Yönetmen : Oliver Hirschbiegel
Bruno Ganz, Alexandra Maria Lara, Corinna Harfouch, Ulrich Matthes
Tarihi, Dram,
''Sivil halk ölüyor. Artık teslim olalım.''
''Bu, onların tercihiydi. Bizi onlar seçti, elbette ölecekler!''
Der Untergang, 21. Yüzyılın en çok tartışılan ve lanetlenen
liderlerinden birisi olan Hitler’in, 1945 yılında Berlin’de yaşadığı son
günleri ve intiharı ile sona eren hikayesini, Berlin’in düşüşünü, Almanların
kaybedişini ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitişini anlatan cesur bir film.
Hitler’i Bruno Ganz canlandırırken, İletişim fakültesi
öğrencileri için bir efsane olan Goebbels’i ise Ulrich Matthes canlandırıyor.
Hitler rolünde Bruno Ganz inanılmaz bir performans ortaya koyuyor
İkinci Dünya Savaşı ve Hitler ile alakalı yüzlerce film
yapılmasına rağmen “Der Untergang” diğer filmlerin hepsinden daha ayrı bir
noktada. İlk kez Hitler’e ve Hitler’in yakın çevresine bu kadar net odaklanan
bir filmle karşı karşıyayız. Ülkesini ve kendisi gibi diğer çılgın liderleri
peşinden sürükleyen, Almanların mutlak hakimi Führer’in, delicesine bir kararlılıkla ancak yıkıcı bir
hayal kırıklığı ile yaşadığı son saatlere cesur, vurucu ve öğretici bir açıdan
bakmayı başarıyor yönetmen Hirschbiegel. Alman toplumunu da sarsıyor bu bakış
açısı. Okuduğum makalelerde bir kısım Alman’ın filmi pek sahiplenemediğini
hatta eleştirdiğini okumuştum. Hitler’e bu kadar yakından bakmak, Hitler’i
doğuran halka da yakından bakmak anlamına gelmiyor mu zaten? 1932’de koltuğa
oturduktan sonra her istediğini yapan, her istediği yetkiyi alan, karizmatik,
büyük vaatlerde bulunan, çılgın, kararlı, vatansever Hitler’in “tek başına”
olmadığını kazıyor film biraz da. Ve bunu da sıklıkla Hitler’in ağzından dile
getiriyor.
Filmin odak noktası Hitler olsa da içerisinde farklı
hikayeler barındırmayı ve bu hikayeleri de aynı perspektifte ve aynı
kararlılıkla anlatmayı başarıyor film. Berlin’den yansıtılan savaş sahneleri
oldukça gerçekçi. Tüm dikkatini savaşa ve silaha odaklayan savaş filmleri kadar
başarılı sahneler yansıyor ekrana. Yönetmen oldukça titiz ve oldukça kararlı. Savaşı
da iliklerinize kadar hissettiriyor, Berlin’i de. Ve Magda Goebbels. İnsanın
tüylerini diken diken ediyor, sarsıyor, hırpalıyor ve korkutuyor.
“Savaş kaybediliyorsa halkın da kaybedilmesinin hiçbir önemi yoktur. Alman halkının hayatını en ilkel şartlarda sürdürmesi için çaba sarf etmenin ne anlamı olabilir. Yaşamasınlar daha iyi. En iyi her şeyi kendimiz yok edelim. Halk zayıf olduğunu gösterdi ve zayıf olanın yok olması doğanın en temel kanunudur. Bu savaştan arta kalan değersiz olandır. Çünkü ne yazık ki iyi olanların hepsi yok oldular.”
John Dalberg-Acton’ın çok beğendiğim bir sözü düşüyor aklıma
film biterken “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır”. Sonrasında da
ekliyor Lord Acton; “Güç yıkılır, mutlak
güç mutlak yıkılır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder