#740 Cube - 1997



Yönetmen : Vincenzo Natali,
Nicole De Boer, Nicky Guadagni, Maurice Dean Wint, David Hewlett
Bilim-Kurgu, Korku


6 yabancı, bir gün, hiç bilmedikleri bir odada uyanırlar. Bulundukları yer ve neden orada oldukları hakkında hiçbir bilgileri yoktur. Tüm bunların yanında daha da büyük bir problemleri vardır; buradan nasıl çıkacaklarını bilmiyorlardır.

Zaman ilerledikçe birbirlerini tanımaya başlayan bu insanlar aslında birbirleriyle bağlantılı küplerin bir arada bulunduğunu devasa bir küpün içinde bulunduklarını fark ederler. Çıkış yolunu bulmak için bilgilerini, yeteneklerini, hafızalarını ve sezgilerini sonuna kadar kullanmaktan başka çareleri yoktur. Her küp yeni bir bulmacadır ve bulmacanın içi ölümcül tuzaklarla doludur.

 -  İnsanları neden içine koyuyorlar 
-  Çünkü içine insanları koymazlarsa,  anlamsız olduğunu kabul etmek zorunda kalırlar



Vincenzo Natali oldukça orijinal bir hikayeyi Andre Bjelic ile yazdıktan sonra yönetmenlik koltuğuna oturmuş. Bir yönetmenlik şaheseri olmasa da yönetmenlik konusunda filmin falsosu yok. Bunun yanında ilk sahneden itibaren başlayan merak, gerilim ve korku hikayenin tamamında insanı etkiliyor. Her bir küp yeni bir bulmaca olduğu için karakterler ile beraber seyirciler de bulmacayı çözmek için kendilerini zorluyorlar. Bu seyircinin hikayeye daha bağlı olmasına neden oluyor ve başlangıçtan sona kadar hiçbir kopma yaşamıyor seyirci. Bulundukları ortamın ürkütücülüğü ile baş başa kalan ve çıkış yolunu arayan karakterlerin derinlemesine olmasa da geçmişlerine dokunulmaya başladığında aslında orada olmalarının sebebinin tesadüf olmadığı ortaya çıkıyor ve hikayeyi daha da ilginçleştiriyor.



Filmin iyi taraflarının yanında bir de kötü bir tarafı var ki; o da oyunculuklar. Oyuncuların vasat performanslarını izliyoruz. Ancak bu vasat performanslar harika olabilecek bir filmi, iyi bir filme dönüştürüyor sadece. Dediğim gibi orijinal ve keskin bir aklın ürettiği bir hikaye, yönetmenlik açısından başarılı bir sinematografi ile birlikte korku, merak ve gerilimin hep zirvede olduğu bir film “Cube”. Filmin kurgusu da oldukça başarılı.

“Beni dinleyin. Biz daireler çizmiyoruz. Odalar hareket ediyor”

Film hakkında bir çok eleştiri okudum. Bu eleştirilerin temelinde filmin hem başlangıcının hem de finalinin “açık uçlu” olması nedeniyle cevaplara ulaşamayan izleyicinin “hayal kırıklığı” yatıyor. Cube yaratıcıların iyi bir neden ve iyi bir son gibi kaygıları olmadığı çok açık oysa.  Meydana gelen ve sebebi tam olarak bilinmeyen bir durumun, hayatta kalmak ve çıkış yolunu bulmak için harekete geçen insanlarda yarattığı çaresizlik ve hayatta kalma dürtüsünün etkileri ile neyi, ne kadar ve nasıl yapabilecekleri üzerine odaklanmış bir film “Cube”. Bu yönden beni hiç rahatsız etmedi. Bazı filmler muhteşem sonları ile ters köşeleri ve şok eden gerçeklerin biranda ortaya dökülmesi ile zirve yaparlar, bu filmin böyle bir çabasının olmadığı çok açık. İzleyiciyi tek başına “son”a değil de, sürecin içindeki korkuya, gerilime, paranoyaya ve klostofobiye yönlendirmeye karar vermişler.

Cube kendine ait bir izleyici kitlesi kazanınca yapımcılar Hybercupe ve Cube Zero adlı devam filmlerini çektiler. Hybercupe’de belirsizlik devam etse de Cube Zero’da seyircinin isteği üzerine nihayet cevaplar verildi. Ancak ne devam filmi olan Hybercube ne de cevapların verildiği CubeZero, hikayenin başlangıç filminin seviyesine ulaşamıyor.

“Cube” tek başına oldukça orijinal ve değerli bir film. Hem filmi ortaya çıkaran hikaye, hem hikayenin işlenişi hem de kurgusu,  gerilim ve bilim-kurgu filmlerini seven izleyiciler için onu çok değerli bir film yapıyor. Buradan Kanada Sineması’na da bir selam yollayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder