#614 İstanbul Kanatlarımın Altında - 1996

Yönetmen : Mustafa Altıoklar
Efe Aydan, Okan Bayülgen, Burak Sergen, Beatriz Rico
Tarihi, Dram


“Hünkarım! Hezarfen Ahmet Çelebi yarın bütün İstanbul’un gözleri önünde sizin de müsaadenizle uçmaya kalkacak. Kalkacak ama ya uçarsa! Düşündünüz mü hünkarım ya uçarsa!”

17. yüzyıl başları. İstanbul. IV. Murat tahtın başında. Düşmanlarını alaşağı ettikten sonra otoritesini güçlendirir ve emirlerine karşı gelenlerin “ölüm”ü olur. Hezarfen Ahmet Çelebi, kardeşi Lagari Hasan Çelebi, arkadaşları Evliye Çelebi ve kayıkçı Bekri Mustafa. Keyfe ve alkole oldukça düşkün adamlar. Hezarfen’in tek bir tutkusu var; kuşlar gibi uçabilmek. Kader IV. Murat ile bu dört arkadaşın yollarını kesiştirir.

"Ey kör!Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
Bırak sen onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Hepsi hepsi bir nefestir alacağın, O da boştur boş!"

Kurguda, seste ve İstanbul siluetinde ciddi problemleri var filmin. Ancak onu benim nazarımda çok önemli bir film yapan iki özelliği var; cesareti ve hikayesi.



Türk sinemasında tarihi filmler deyince akla gelen geçmiş örneklerin hiçbirisine benzemiyor İstanbul Kanatlarımın Altında. Çok katmanlı bir hikaye oluşturuyor. Bu hikayeyi sadece Osmanlı dönemi ile değil Avrupa dönemi ile de doğru bir şekilde harmanlıyor. Saray entrikalarından, bilimsel çalışmalar yapmak isteyen günahkarlardan (!), Osmanlı dönemi İstanbul’un sosyal hayatından, sancılı bir aşktan, Vinci’li Leonardo’dan ve Galileo’dan bahsediyor. Ve bunları anlatırken oldukça cesur davranıyor. Saray’ın her dönem tartışmalı olan hareminden, bilim ile din arasındaki çatışmadan, yeniçerilerin kelle isteme motivasyonundan, İstanbul’daki köle ticaretinden ve hatta İstanbul’da meyveleri insan olan ağaçtan da bahsediyor. Ve Ömer Hayyam’ın rubailerinden de besleniyor.
Tarih okumaya meraklı olan sinema seyircisi için çok kıymetli özellikler bunlar.

“Antonio söyledi. Galileo sözünden dönmüş”

Bu tarihi hikayeleri çokça okuduk ancak beyazperdede karşımıza ya Malkocoğlu çıktı ya Kara Murat ya da Tarkan. Bütün düşmanlarının dizlerini tir tir titreden ve onları bozguna uğratan kahramanlar. İstanbul Kanatlarımın Altında bu yüzden çok önemli bir film. Dönemine göre oldukça cesur. Ve bu sefer tarihi kahramanlarımızın düşmanı bozguna uğratmasından değil de Osmanlı’nın kendi bozgunundan bahsediyor. Film o kadar cesur bir film ki; 2019’da bu filmin çekilmesi bile düşünülemez.

       - Allah uçmamızı isteseydi, bizi kanatla yaratırdı 
       - Allah kanat vermemiş ama yapmak için akıl vermiş.

Filmi benim nazarımda çok değerli kılan bu özelliğinin yanında film müziklerinin de çok başarılı olduğunu söylemem lazım.



Hezarfen  Ahmet Çelebi rolünde Efe Aydan, Lagari Hasan Çelebi rolünde ise Okan Bayülgen var. IV. Murat’ı ise Burak Sergen canlandırıyor. Zannediyorum kimse Burak Sergen kadar IV. Murat olamazmış. Filmin en iyi performansı kesinlikle Burak Sergen’e ait. Evliya Çelebi’yi Haluk Bilginer, Bekri Mustafa’yı ise Savaş Ay canlandırıyor. Romalı Francesca rolü ise Beatriz Rico’nun. Neden İtalyan bir oyuncuya ihtiyaç duyuldu sorusunun cevabı ise Francesca’nın kendini tanıttığı “Roma di Francesca” repliğinde gizli. Hiçbir Türk oyuncu bu kadar güzel “Roma di Francesca” diyemezdi.


Filmin yapım yılı 1996. O yüzden özellikle dekor ve ses sıkıntılarını anlayışla karşılayabiliyorum. 10 yıldan fazla bir süre ölüm döşeğinde yatmış Türk sinemasının yeni yeni canlanmaya başladığı,  birikiminin büyük bir bölümünü yitirdiği ve üstelik paranın çok az olduğu yıllar. Kurgu konusundaki sıkıntıların ise ilk kez çok katmanlı, çok karakterli ve çok mekanlı bir film yapılmasından kaynaklı olduğu söylenebilir. Söylediğim bu kusurlar bir filmi kötü yapmaya yetiyor ancak hikayesi, cesareti, müzikleri ve Burak Sergen’in oyunculuğu ile “İstanbul Kanatlarımın Altında” benim için özel ve iyi bir filmdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder