Yönetmen : Mustafa Altıoklar
Efe Aydan, Okan Bayülgen, Burak Sergen, Beatriz Rico
Tarihi, Dram
“Hünkarım! Hezarfen Ahmet Çelebi yarın bütün İstanbul’un gözleri önünde sizin de müsaadenizle uçmaya kalkacak. Kalkacak ama ya uçarsa! Düşündünüz mü hünkarım ya uçarsa!”
17. yüzyıl başları. İstanbul. IV. Murat tahtın başında.
Düşmanlarını alaşağı ettikten sonra otoritesini güçlendirir ve emirlerine karşı
gelenlerin “ölüm”ü olur. Hezarfen Ahmet Çelebi, kardeşi Lagari Hasan Çelebi,
arkadaşları Evliye Çelebi ve kayıkçı Bekri Mustafa. Keyfe ve alkole oldukça
düşkün adamlar. Hezarfen’in tek bir tutkusu var; kuşlar gibi uçabilmek. Kader
IV. Murat ile bu dört arkadaşın yollarını kesiştirir.
"Ey kör!Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
Bırak sen onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Hepsi hepsi bir nefestir alacağın, O da boştur boş!"
Kurguda, seste ve İstanbul siluetinde ciddi problemleri var
filmin. Ancak onu benim nazarımda çok önemli bir film yapan iki özelliği var;
cesareti ve hikayesi.
Türk sinemasında tarihi filmler deyince akla gelen geçmiş
örneklerin hiçbirisine benzemiyor İstanbul Kanatlarımın Altında. Çok katmanlı
bir hikaye oluşturuyor. Bu hikayeyi sadece Osmanlı dönemi ile değil Avrupa
dönemi ile de doğru bir şekilde harmanlıyor. Saray entrikalarından, bilimsel çalışmalar
yapmak isteyen günahkarlardan (!), Osmanlı dönemi İstanbul’un sosyal
hayatından, sancılı bir aşktan, Vinci’li Leonardo’dan ve Galileo’dan
bahsediyor. Ve bunları anlatırken oldukça cesur davranıyor. Saray’ın her dönem
tartışmalı olan hareminden, bilim ile din arasındaki çatışmadan, yeniçerilerin
kelle isteme motivasyonundan, İstanbul’daki köle ticaretinden ve hatta
İstanbul’da meyveleri insan olan ağaçtan da bahsediyor. Ve Ömer Hayyam’ın
rubailerinden de besleniyor.
Tarih okumaya meraklı olan sinema seyircisi için çok
kıymetli özellikler bunlar.
“Antonio söyledi. Galileo sözünden dönmüş”
Bu tarihi hikayeleri çokça okuduk ancak beyazperdede
karşımıza ya Malkocoğlu çıktı ya Kara Murat ya da Tarkan. Bütün düşmanlarının
dizlerini tir tir titreden ve onları bozguna uğratan kahramanlar. İstanbul
Kanatlarımın Altında bu yüzden çok önemli bir film. Dönemine göre oldukça
cesur. Ve bu sefer tarihi kahramanlarımızın düşmanı bozguna uğratmasından değil
de Osmanlı’nın kendi bozgunundan bahsediyor. Film o kadar cesur bir film ki;
2019’da bu filmin çekilmesi bile düşünülemez.
- Allah uçmamızı isteseydi, bizi kanatla yaratırdı
- Allah kanat vermemiş ama yapmak için akıl vermiş.
Filmi benim nazarımda çok değerli kılan bu özelliğinin
yanında film müziklerinin de çok başarılı olduğunu söylemem lazım.
Hezarfen Ahmet Çelebi
rolünde Efe Aydan, Lagari Hasan Çelebi rolünde ise Okan Bayülgen var. IV.
Murat’ı ise Burak Sergen canlandırıyor. Zannediyorum kimse Burak Sergen kadar
IV. Murat olamazmış. Filmin en iyi performansı kesinlikle Burak Sergen’e ait.
Evliya Çelebi’yi Haluk Bilginer, Bekri Mustafa’yı ise Savaş Ay canlandırıyor.
Romalı Francesca rolü ise Beatriz Rico’nun. Neden İtalyan bir oyuncuya ihtiyaç
duyuldu sorusunun cevabı ise Francesca’nın kendini tanıttığı “Roma di
Francesca” repliğinde gizli. Hiçbir Türk oyuncu bu kadar güzel “Roma di
Francesca” diyemezdi.
Filmin yapım yılı 1996. O yüzden özellikle dekor ve ses
sıkıntılarını anlayışla karşılayabiliyorum. 10 yıldan fazla bir süre ölüm
döşeğinde yatmış Türk sinemasının yeni yeni canlanmaya başladığı, birikiminin büyük bir bölümünü yitirdiği ve
üstelik paranın çok az olduğu yıllar. Kurgu konusundaki sıkıntıların ise ilk
kez çok katmanlı, çok karakterli ve çok mekanlı bir film yapılmasından kaynaklı
olduğu söylenebilir. Söylediğim bu kusurlar bir filmi kötü yapmaya yetiyor
ancak hikayesi, cesareti, müzikleri ve Burak Sergen’in oyunculuğu ile “İstanbul
Kanatlarımın Altında” benim için özel ve iyi bir filmdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder