Yönetmen : Nuri Bilge Ceylan
Doğu Demirkol, Murat Cemşir, Bennu Yıldırımlar
Dram
Nuri Bilge Ceylan, Uzak Filmi ile Cannes’de ödül aldığında,
ödülü “Benim Yalnız ve Güzel ülkem” dediği Türkiye’ye adamıştı. Nuri Bilge Ceylan’ın yalnız ve güzel
ülkesinden yeni bir insan hikayesi. Ve
esasında bir toplum hikayesi Ahlat Ağacı. Fikrime göre Nuri Bilge Ceylan’ın en
sosyolojik filmi.
Sinan Karasu üniversiteyi bitirince, memleketi olan Çan’a
geri döner. Her şey bıraktığı gibidir. Babası İdris Karasu parasını ve
itibarını yitirmiş bir sınıf öğretmenidir. Annesi Asuman, yaşadığı hayal
kırıklıklarına ve tükenmişliğe rağmen bu cenderede hala bir şeyler için
umutludur ve haliyle de sinir bozucudur.
Sinan yazmış olduğu ve kendi taşrasının hikayesini anlattığı,
“bireysel tarzda genel görünümlü serbest bir çalışma olan” Ahlat Ağacı’nı kitap
haline getirmiştir, ancak onu bastırmak için parası yoktur. Bir taraftan kitap
için sponsor aramaya başlar, öbür taraftan bundan sonrası için ne yapacağına
karar vermeye çalışır. Belki de atanamayan diğer öğretmenler gibi polislik için
şansını denemelidir. Ya da Anadolu’nun ücra bir köşesinde öğretmenlik
yapacaktır. Ya da hiçbiri.
“İnsan neden illa, en yakınında duran hayatı seçip onu yaşamak zorunda ki?
Çan, Sinan’ın bıraktığı gibidir. Değişmemiştir, değişmek
istememiştir ve insanın ömrünü tüketmektedir. Bir atom bombası olsa Sinan’ın,
Çan’ı yerle bir etmekte hiç tereddüt etmeyecektir. Bezelye tanesi gibi birbirine benzeyen
insanlarla doludur. Gençler canı sıkılınca ya bir kahveye gidiyorlardır, ya da
başka bir kahveye. Üstelik itibarını yitirmiş babasının kara gölgesi her
köşebaşında karşısına çıkmaktadır.
Babası İdris ise geldiği ve sürüklendiği noktayı hiç
umursamadan emeklilik sonrası planlarını yapmaktadır. Babasının dağın başında
bulunan tarlasını bir cennete dönüştürecektir. Hele bir de açtığı kuyuda suyu
bulabilse! Geldiği noktada ise sevdiği tek canlı köpeğidir. Onunla tutunmaya
çalışır, umutlarına. Çünkü onu sorgulamayan tek canlı köpeğidir. Kaderin garip
bir cilvesi olsa gerek köpeği de bir gün aniden kaybolur.
Nuri Bilge Ceylan, kendi sinemasının en önemli
yapıtaşlarından biri olan fotoğraf gibi sahnelere yine sıklıkla başvuruyor ve
zamanı donduruyor o anlarda… Rüzgarın esmesi, yaprakların kımıldaması, derin düşüncelerle
büyüyen gözler derken her şey yine bir Nuri Bilge Ceylan filmi gibi. “3 Maymun" filminden sonra direksiyon kırdığı
çok konuşan insanların olduğu filmler yapma çabasına yine devam ediyor ve
çıtayı biraz daha yükseğe çıkarıyor. Nuri Bilge Ceylan’ın yarattığı karakterler
öylesine gerçek ve öylesine bu topraklardan ki, dakikalarca süren bu karşılıklı
konuşan insanlar izleyiciyi hiç rahatsız etmiyor, hiç sıkmıyor. Sandalyesini
çekip, konuşanın yanında çay içen birer yancıya dönüşüyor seyirci. Ufak da olsa
kantarın topuzunu kaçırmıyor Nuri Bilge Ceylan.
Sinan’ın, tanınmış edebiyatçı Süleyman ile yaptığı edebiyat
üzerine ukalaca sohbet de, köyün genç imamı Nazmi ile din ve ahlak üzerine
yaptığı eleştirici sohbet de tekrar tekrar izlenesi, hatta bir kitap gibi
okunası. Hele hele geldiği noktaya
tırnakları ile gelen(!) okumuş bütün arkadaşları bu hayatta nal toplarken
başarılı olmayı başarmış İlhami ile giriştiği tartışma var ki; bu ülkeye ve bu
ülkenin şu an bulunduğu duruma attığı bu korkunç, iğneleyici ancak dibine kadar
gerçek bakış açısı Nuri Bilge Ceylan’ın muazzam bir gözlemci ve harika bir
edebiyatçı olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.
Doğu Demirkol, komedyenlikten oyunculuğa terfi ederken hiç
sırıtmıyor ve Sinan rolünün hakkını veriyor ancak bu filmin büyük oyuncusu
bence Murat Cemşir. İdris Karasu gibi bir rolü kotarmak büyük bir yetenek
isterdi. Murat Çemşir büyük bir yetenek olduğunu ortaya koyuyor. Elbette,
kadrosuna kattığı her oyuncuyu, o film
için mükemmel bir seviyeye getiren Nuri Bilge Ceylan ile çalışmak her iki
oyuncu için de büyük şans olsa gerek.
Ve elbette Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’yi unutmamak
gerek.
Ahlat Ağacı defalarca izlenesi ve defalarca okunası bir
film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder