Yönetmen : Emir Kusturica
Miki Manojlovic, Lazar Ristovski, Mirjana Jokovic, Slavko Stimac
"Yıl 1941 Belgrad. Almanların başlattığı bombardıman komünist Marko'yu önlenemez yükselişi için gereken kaos ortamını yaratır, Marko, arkadaşı Blacky'yi ve yoldaşlarını silah üretmeleri için yeraltındaki bir mahzene yerleştirir. Savaş bitince herkesin dışarıya çıkabileceğini de garantilemekten geri kalmaz. Günler geçer, ülkede barış tekrar sağlanır fakat mahzendeki yaşam olduğu gibi devam eder. Marko, yeraltındakileri faşist yönetimin iktidarda olduğuna ve savaşın devam ettiğine inandırmıştır. Acaba bu plan ne zamana kadar işleyecektir?"
1995 yılında Kusturica'ya Cannes film festivalinde Altın Palmiye kazandıran bu epik başyapıt, Goran Bregovic'in eşsiz müziğinin de damaklarda muhteşem bir tad bırakmasına neden oluyor. Kusturica'nin renk ve ses cümbüşü içerisinde geçen film, daha ilk sahnesinde drama ve komedinin içiçe olacağının da mesajlarını veriyor. Büyük bir bombardıman esnasında yaşanan, insana özgü olaylar, kahkahanın dozajını oldukça yükseltiyor ve film sonuna kadar bu dengeyi çok iyi sağlamayı başarıyor. Kusturica'nın hayvanları komedi unsurunun içine sokma çabası da yine net bir şekilde ortaya çıkıyor. Underground'da kedi ile "Black Cat, White Cat" filmindeki kedi arasında izleyicilerin hemen bir çağrışım kurması muhtemel. Görsel şölenleri iyi kurgulayan ve görsellik ile müziği içiçe sokmayı çok iyi kotaran Kusturica "Underground" filminde yine muhteşem bir düğün sahnesine imza atıyor. Tabii ki düğünü gösterirken, yanıbaşından gerçekte yaşanan dramı eksik etmeden. Tanklı sahnelere de dikkat demek istiyorum, kendimi fazla tutamadan...
Bunun yanında Kusturica çok acı bir gerçeği filmin temeline koyuyor; "bilmek" ile "bilmemek" arasındaki temel farkı. İnsanların korkularını bilmemek üzerine kurduğunuzda, onlardan neler çalabileceğinizi de anlatıyor. Bilmemek üzerine bir yol çizmişseniz, insanların sizi çıkarları için nasıl kullanabileceğini de tüm gerçekliği ile ortaya seriyor.
Blacky rolünde Lazar Ristovski, kanımca kusursuz bir oyunculuk sergilerken, Kusturica'nın filminin bir başyapıt olmasına da yardım ediyor. Sadece Lazar Ristovski değil elbette, Miki Manojlovic ve güzel kızımız Mırjana Jokovic'de filmin hakkını veriyorlar.
Bunun yanında Kusturica çok acı bir gerçeği filmin temeline koyuyor; "bilmek" ile "bilmemek" arasındaki temel farkı. İnsanların korkularını bilmemek üzerine kurduğunuzda, onlardan neler çalabileceğinizi de anlatıyor. Bilmemek üzerine bir yol çizmişseniz, insanların sizi çıkarları için nasıl kullanabileceğini de tüm gerçekliği ile ortaya seriyor.
Blacky rolünde Lazar Ristovski, kanımca kusursuz bir oyunculuk sergilerken, Kusturica'nın filminin bir başyapıt olmasına da yardım ediyor. Sadece Lazar Ristovski değil elbette, Miki Manojlovic ve güzel kızımız Mırjana Jokovic'de filmin hakkını veriyorlar.
Bu filmi her izlediğimde Cemil Meriç'in
"Mağaradakiler" adlı kitabının girişine yazdığı hikaye gelir.
Mağaradan çıkan ve geri döndüğünde dışarıdaki güneşi arkadaşlarına anlatmaya
çalışan adama arkadaşlarının verdiği cevabı hatırlarım. Aynen şu satırlarla;
"... Adamın mağaraya döndüğünü tasavvur et. Karanlığa
kolay kolay alışabilir mi? Dostlarına hakikati söylerse dinlerler mi onu?
Ağzını açar açmaz alay ederler. "Sen dışarıda gözlerini kaybetmişsin
arkadaş. Saçmalıyorsun. Biz yerimizden çok memnunuz. Bizi dışarı çıkmaya
zorlayacakların vay haline"
Filmin süresi 163 dakika. 3 saatlik süresi, sizi
korkutmamalı. Zaman su gibi akıp gidecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder