Yönetmen : Michael Haneke
Ulrich Mühe, Susanne Lothar, Arno Frish, Frank Giering
Gerilim, Korku
''Kimsenin kolayca ve içi rahat bir şekilde izleyemeyeceği
filmler yapıyorum'' diyerek amacını çok açık bir şekilde ortaya koyan
Haneke’nin iddiasının arkasında güçlü bir şekilde durduğu ve izleyicinin
kolayca ve içi rahat bir şekilde izleyemediği bir film Funny Games. Elbette
daha da fazlası var “hazmetmesi de oldukça zor bir film. İzleyiciyi geren, umut
veren, umudu geri alan, izleyici ile oynayan bir filme imza atmış Haneke.
Seyircinin istediğinden ziyade kendi anlatmak istediğine yoğunlaşmış, bazı yerlerde
de ince göndermeler ile mutlu sonları ve klişeleri alaya almış.
Her şey hali vakti yerinde, modern, kibar bir aileye tuhaf
bir ziyaret ile başlar. Komşularının akrabası olduğunu söyleyen beyazlar içindeki
kibar çocuk, yumurta almak için evlerinin kapısını çalar. Kapıyı çalan ve
yumurta isteyen kibar çocukların, hastalıklı birer cani oldukları kısa sürede
ortaya çıkacak ancak ansızın yanı başında beliren bu korkunç kötülüğe
hazırlıksız yakalanan ailenin bu cendereden kurtulmak için yapabilecekleri
şeyler sınırlı olacaktır. Hem aile için hem de seyirciler için kabus dolu
saatler başlar.
- Bunu neden yapıyorsunuz?
- Neden yapmayalım?
Haneke özel bir auteur. Hem yazıp hem yönettiği Funny Games’de
kendi sinemasının bütün kodlarını okumak mümkün. Gerilimi arttırmak için dış
müzik kullanmıyor, gerilim hikayenin ta
kendisi ve karakterlerde yoğunlaşıyor
zaten. Film ile ilgili ilk ve en büyük ipucunu da başlangıç sahnesinde
gösteriyor. Araba teybinde Handel’in rahatlatıcı ve dingin müziği bir anda
yerini Bonehead Hellraiser’e bırakıyor. Şiddeti göstermekten de çekinmiyor.
Şiddete bir neden de aramıyor. Şiddet orada, pervasızca ve size doğru geliyor.
Sebebi önemli mi? Sinemanın optimist yanına da verdikçe veriyor. Kalıplarla
dalga geçiyor. Hep iyiler mi kazanır? Haneke’nin bu gerçekçiliği ve
karamsarlığı seyirciyi zorluyor, zorladıkça zorluyor. Ama dönüp dolaşıp, hayatta
böyle şeyler oluyora ikna oluyor seyirci. Bu satırları yazarken, daha bugün katliam
haberlerini okuduğum canice katledilen insanlar geliyor aklıma.
"Size kötü davranmam için beni zorluyorsunuz."
Alman sinemasının önemli aktörlerinde Ulrich Mühe çaresiz baba,
Susanne Lothar ise anne rolünde. Özellikle Susanne Lothar, çaresizliği
iliklerine kadar hisseden Anna rolüyle çok başarılı. Ancak hakkını verelim;
Arno Frish kibar, zeki, acımasız Paul rolüyle filmin en sivrilen performansına
imza atıyor. Kötülüğü sadece filmin içinde de kalmıyor, seyirciyi bile
hırpalıyor. Dönüp dolaşıp Hitchcock’un “kötü adam ne kadar kötüyse film o kadar
iyidir” sözüne geliyoruz.
Funny Games aynı adla Haneke tarafından 2007 yılında Amerika
için yeniden çevrildi. Haneke kalıplarının hatta planlarının dışına çıkmadan
aynı filmin Hollywood versiyonunu çekti. Üstelik o sıralar Amerika’da oldukça
popüler olan Naomi Wats başroldeydi ancak aslının yerini tutmadı.
Funny Games gerçeğin ta kendisi filmlerden bir tanesi.
Çaresizliği hatırlatıyor, korkutuyor, ürkütüyor ve sersemletiyor. Film
bittikten sonra etkisi de oldukça kalıcı oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder