#337 Funny Games - 1997



Yönetmen : Michael Haneke
Ulrich Mühe, Susanne Lothar, Arno Frish, Frank Giering
Gerilim, Korku



''Kimsenin kolayca ve içi rahat bir şekilde izleyemeyeceği filmler yapıyorum'' diyerek amacını çok açık bir şekilde ortaya koyan Haneke’nin iddiasının arkasında güçlü bir şekilde durduğu ve izleyicinin kolayca ve içi rahat bir şekilde izleyemediği bir film Funny Games. Elbette daha da fazlası var “hazmetmesi de oldukça zor bir film. İzleyiciyi geren, umut veren, umudu geri alan, izleyici ile oynayan bir filme imza atmış Haneke. Seyircinin istediğinden ziyade kendi anlatmak istediğine yoğunlaşmış, bazı yerlerde de ince göndermeler ile mutlu sonları ve klişeleri alaya almış.



Her şey hali vakti yerinde, modern, kibar bir aileye tuhaf bir ziyaret ile başlar. Komşularının akrabası olduğunu söyleyen beyazlar içindeki kibar çocuk, yumurta almak için evlerinin kapısını çalar. Kapıyı çalan ve yumurta isteyen kibar çocukların, hastalıklı birer cani oldukları kısa sürede ortaya çıkacak ancak ansızın yanı başında beliren bu korkunç kötülüğe hazırlıksız yakalanan ailenin bu cendereden kurtulmak için yapabilecekleri şeyler sınırlı olacaktır. Hem aile için hem de seyirciler için kabus dolu saatler başlar.

- Bunu neden yapıyorsunuz?
- Neden yapmayalım?


Haneke özel bir auteur. Hem yazıp hem yönettiği Funny Games’de kendi sinemasının bütün kodlarını okumak mümkün. Gerilimi arttırmak için dış müzik kullanmıyor,  gerilim hikayenin ta kendisi ve karakterlerde yoğunlaşıyor  zaten. Film ile ilgili ilk ve en büyük ipucunu da başlangıç sahnesinde gösteriyor. Araba teybinde Handel’in rahatlatıcı ve dingin müziği bir anda yerini Bonehead Hellraiser’e bırakıyor. Şiddeti göstermekten de çekinmiyor. Şiddete bir neden de aramıyor. Şiddet orada, pervasızca ve size doğru geliyor. Sebebi önemli mi? Sinemanın optimist yanına da verdikçe veriyor. Kalıplarla dalga geçiyor. Hep iyiler mi kazanır? Haneke’nin bu gerçekçiliği ve karamsarlığı seyirciyi zorluyor, zorladıkça zorluyor. Ama dönüp dolaşıp, hayatta böyle şeyler oluyora ikna oluyor seyirci. Bu satırları yazarken, daha bugün katliam haberlerini okuduğum canice katledilen insanlar geliyor aklıma.


"Size kötü davranmam için beni zorluyorsunuz."

Alman sinemasının önemli aktörlerinde Ulrich Mühe çaresiz baba, Susanne Lothar ise anne rolünde. Özellikle Susanne Lothar, çaresizliği iliklerine kadar hisseden Anna rolüyle çok başarılı. Ancak hakkını verelim; Arno Frish kibar, zeki, acımasız Paul rolüyle filmin en sivrilen performansına imza atıyor. Kötülüğü sadece filmin içinde de kalmıyor, seyirciyi bile hırpalıyor. Dönüp dolaşıp Hitchcock’un “kötü adam ne kadar kötüyse film o kadar iyidir” sözüne geliyoruz.

Funny Games aynı adla Haneke tarafından 2007 yılında Amerika için yeniden çevrildi. Haneke kalıplarının hatta planlarının dışına çıkmadan aynı filmin Hollywood versiyonunu çekti. Üstelik o sıralar Amerika’da oldukça popüler olan Naomi Wats başroldeydi ancak aslının yerini tutmadı.
   
Funny Games gerçeğin ta kendisi filmlerden bir tanesi. Çaresizliği hatırlatıyor, korkutuyor, ürkütüyor ve sersemletiyor. Film bittikten sonra etkisi de oldukça kalıcı oluyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder