Yönetmen : Martin Scorsese
Asa Butterfield, Ben Kingsley, Chloe Grace Moretz, Sacha Baron Cohen
Macera, Dram
Martin Scorcese’nin en aydınlık, en hızlı ve en huzurlu
filmi.
Sinemanın en önemli başlangıç kahramanlarından Georges
Melies’e bir saygıduruşu niteliğindeki film Hugo Cabret adında, babasını
kaybettikten sonra bir tren istasyonunda yaşamaya başlayan çocuğun, babasının
hatıralarından beslenerek, babasının
bıraktığı otomaton’u tamir etme çabası etrafından başlıyor ve Geroges Melies’in
filmlerine kadar uzanıyor.
Hugo, babasının ölümü ve amcasının onu zamansız
terkedişinden sonra Paris tren istasyonunda, İstasyon Şefi’ne yakalanmadan bir
hayat yaşamaya başlar. Babasından kalan otomatonu tamir etmek için de tren
istasyonunda oyuncak dükkanı olan Georges amcanın oyuncaklarını yürütür. Maksat
oyuncaklar değil, oyuncakların içindeki mekanik parçalardır. Bir gün özel bir
parça alacakken Georges amcaya yakalanır ve onun için çok önemli olan not
defterini Georges amcaya vermek zorunda kalır. Hugo artık hem not defterini
yeniden alabilmenin, hem otomatonu çalıştırmanın hem de İstasyon Şefi’ne
yakalanmadan bunları yapabilmenin bir yolunu bulmalıdır. Ona İsabelle yardım
edecektir.
Hikaye ilerledikçe, sinema tarihinin başlangıcına, Lumierre
Kardeşler’e, Georges Melies’e ve Georges Melies filmlerine, Birinci Dünya
Savaşı öncesi ve sonrasına, savaşın insanlar üzerinde bıraktığı etkilere, ve
kimsesizlik üzerine eğlenceli, acı, duygulu bir bütün oluşmaya başlayacaktır.
“Sonra savaş patlak
verdi. Bu gençlik ve umutların da sonuydu. Artık dünyanın sihirbazlığa ve film
gösterilerine ayıracak zamanı yoktu. Geriye dönen askerler, filmlerinden
sıkılacak kadar gerçekliğe tanık olmuşlardı. Zevkler değişmişti ve ben onlara
ayak uyduramamıştım…”
Georges Melies rolünde Ben Kingsley, Hugo Cabret rolünde ise
Asa Butterfield var. Tuhaf ve çok
konuşulan komedi filmlerine imza atan ve özellikle “Borat” karakteri ile
tanınan komedi oyuncusu Sacha Baron Cohen ise İstasyon Şefi rolünde. Hepsi de
çok başarılı
Scorsese filmlerinden alışık olduğumuz ağır temponun esamesi
bile okunmuyor “Hugo”da. Film hızla başlayıp, tempo ile devam ediyor ve
harikulade bir sonla kapanışı yapıyor. Her ne kadar filmin büyük çoğunluğu
kapalı bir mekan olan tren istasyonunda, tren istasyonunun tepesinde bulunan
saat mekanizmalarının arasında geçse de anlattığı hikaye ve anlatış biçimi
bakımından çok aydınlık ve huzurlu bir film.
Sinema ile ilgili eğitim alan ya da sinema tarihine ilgi
duyanların sıklıkla duyduğu ve okuduğu Lumierre Kardeşler’e ve Georges Melies’e
rastladığımız Hugo bu yönüyle de oldukça özel bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder