#259 The Kite Runner - 2007


Yönetmen : Marc Foster

Zekeria Ebrahimi, Ahmed Khan Mahmoodzada, Homayoun Ershaidi, Khalid Abdalla, Atossa Leoni


Khalid Hosseini’nin  ilk romanı olan The Kite Runner, 1970’lerin Afganistan’ında başlıyor, Amir ve Hassan’ın çocukluklarında yaşadıkları ile bir ülkenin tarihini çiziyor. Bu yol hikayesi ve esasında bir ülke hikayesi Amir ve Hassan’ın üzerinde somutlaşarak, okuyucuyu kendine çekiyor ve 2000’lerin Amerika’sına kadar uzanıyor. Yazar eserinde o kadar ustaca ve o kadar acımasızca anlatıyor ki yaşananları, okuyucunun hiç unutamayacağı ve her hatırladığında yutkunacağı bir hikaye ortaya çıkıyor.

2003 yılında yayınlanan kitap o kadar büyük bir yankı uyandırdı ki 2007 yılında filmi de yapıldı. Mümkünse kitabı okuduktan sonra filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.




Büyük yankılar uyandıran başarılı kitapların, sinema perdesine aktarılması her zaman zor olmuştur ve genellikle bu denemeler başarısız olmuştur. Ama Kite Runner böyle değil. Filmde kitaba sıkı sıkıya bağlı kalınmış, kitabın atmosferini oluşturabilmek için büyük bir çaba sarfedilmiş, zaman sıkıntısına rağmen kurguda mekan ve zaman çizgisi iyi tutturulmuş, özellikle küçük oyuncuların performansı ile de film gayet güzel bir şekilde tamamlanmış.

Kitabı okuduğumda Hassan’ın yaşadıklarını kabul edemedim, sinirlendim, öfkelendim, ağladım. Bundan sonra da unutmam mümkün değil. Filmi izlediğimde Hassan’ın somutlaşmış halini görmek acımı daha da büyüttü. Gözlerindeki masumiyeti sadece hayal etmemek, görmek, acıyı görmek ve hissetmek beni iyice derinden yaralandı. O günden beridir “Hasan” ismi bende çok “özel” bir yere sahiptir.
“Sadece bir tek günah var, o da hırsızlık. Tüm diğerler günahlar hırsızlığın çeşitleri. Bir adamı öldürdüğünde bir hayat çalmış olursun, karısının koca hakkını, çocukların baba hakkını çalmış olursun. yalan söylediğinde, birinin gerçeği bilme hakkını çalarsın. Çalmaktan daha alçakça bir hareket yoktur.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder