Yönetmen : Danny Boyle
Dev Patel, Freida Pinto, Ayush Mahesk Khedekar, Anil Kapoor
Slumdog Millionaire, 2008 yılında İngiliz yönetmen Danny
Boyle yönetmenliğinde çekildi. Asistan yönetmen olarak ise Hintli yönetmen
Loveleen Tandan görev aldı.
Film küçük bir çocuğun yaşam öyküsünden yola çıkarak,
Hindistan’ın sosyo-ekonomik ve kültürel yaşantısını anlatırken, küçük Jamal’ın
yaşadığı trajedi ve tehlikelerden öğrendikleri ile Hindistan’ın en çok izlenen
yarışma programında büyük ödüle koşuşunu hikayelendiriyor. Son derece trajik
ilerleyen öykü, filmin sonuna doğru iyice hareketlenerek, izleyiciyi
coşturarak, mutlu sona eriyor. Jamal rolünü oynayan Dev Patel’e sonrasında
sınırsız bir ün ve daha geniş bir film portföyü kazandıran film ayrıca
topladığı 8 oscar ile de 2008 yılının en çok konuşulan filmlerinin başında
gelmişti.
Slumdog Millionaire, hem senaryo açısından hem yönetmenlik
başarısı açısından hem de oyunculuk açısından oldukça güzel ve başarılı bir
film ancak film Hindistan’da Hintlilerin hikayesini anlatmasına rağmen, Hint
sinemasının unsurlarından uzak tam bir Hollywood yapımı olarak göze çarpmakta.
Dolayısıyla “küresel iletişim” açısından bir değerlendirme
yapılması gerektiğinde filmin yönetmenin bakış açısını, hikayenin derinliğini,
Hindistan’ın sosyo-kültürel ve ekonomik yapısının bugününü ve geçmişini detaylı
olarak incelemek gerekiyor.
Danny Boyle, İngiliz bir yönetmen. Dolayısıyla İngiliz bir
yönetmenin, Hindistan’da Hintlilerin anlatıldığı bir hikayeye ne kadar vakıf
olabileceği tartışılabilir bir konu. Sanırım yapımcılar bu soru işaretini
havada bırakmamak için asistan yönetmen olarak Hintli Lovelenn Tandan’a bir
görev verdi. Loveleen Tandan filmin ne kadarında asli bir unsurda görev aldı,
filmin teknik bilgilerine bakarak bu konu hakkında kesin bir fikir yürütmek
oldukça zor ancak filmde derin bir şekilde görülen “oryantalizm” gözönünde
bulundurulursa katkısı oldukça sınırlı gibi gözükmekte.
Danny Boyle’ın gözünden Hindistan’a ve Hintlilere bakıyoruz
film boyunca. Ve orada sefalet, güvenlik tehditleri, yıkım ve umutsuzluk göze çarpıyor.
Hindistan’ın tamamının böyle olup olmadığını ya da aktarılanın tamamen doğru
olup olmadığını, ki böyleyse de en azından sebeplerini film boyunca
göremiyoruz. Bu yüzden yönetmenin, Hindistan dışında yaşayanlara anlattığı
Hindistan’ın gerçek olup olmadığını bilemiyoruz.
Burada da filmin amacının Hindistan’ın sosyo-ekonomik ve
kültürel yapısının yüzeysel bir şekilde anlatılmasının olduğunu anlıyoruz. Zira
derine inilecek olsaydı, filmi izleyen Avrupalıların ve Amerikalıların
“eğlence”sinden daha çok “sorgulamasına” tanıklık edebilirdik ki bu
yapımcıların isteyeceği bir şey olmayacaktı. Zira yine iyi biliyoruz ki
dünyanın küresel büyük film yapımcılarının, dünyanın diğer endüstrileri ile
girift, karışık ve bir o kadar büyük hacimli ticari ilişkileri var. Filmin
ortaya koyacağı bir sorgulama ve yaratacağı herhangi bir farkındalık burada
ekonomik anlamda da film yapımcılarını zor durumda bırakabilirdi.
Oysa “Hindistan kötü, Hindistanlılar kötü ama biz çok
iyiyiz” özgüveni hem para hem de rahatlık anlamına geliyordu. Öyle de oldu.
Kazandığı 8 oscarın ve bu yönüyle yapılan devasa reklamlarının da altında bir
“objektiflikten” ziyade “kazan-kazan” prensibini okumak zor olmasa gerek.
Şimdi de hikayenin içine ve hikayede vaad edilen Medya
Cennetine bir göz atalım;
Daha ilk sahnelerinde bir kast sistemi göze çarpıyor ama bu
kast sistemi bizim bildiğimiz anlamda değil. Hindistan’ın en çok bilinen medya
yıldızlarından biri, bir gün halka iniyor (!) ve fakir ve bitik halka bir umut
veriyor. Belki bir gün her şey yolunda giderse, siz de benim gibi
olabilirsiniz. Ama bunun için beni yaratan sisteme (medya) dahil olmanız ve
şansınızı beklemeniz gerekecek. Bir cennet vaadi (!)
Sonrasında Jamal’ın acılarına tanıklık ediyoruz. Yürek
parçalayan bir şekilde. Ta ki, filmin başında vaadedilen cennete ulaşmak için bir şans ayağına gelene kadar.
Hindistan’ın en çok izlenen yarışma programına yarışmacı olarak katılıyor Jamal
ve çok başarılı bir şekilde ilerleyerek soruları biliyor. Nasıl biliyor peki?
Bildiği her sorunun cevabı geçmişinde yaşadığı bir acının kazandırdığı bilgi.
Mesaj burada biraz daha netleşiyor.
Bu cennete girebilmen için çok acı çekmen gerekiyor (!)
Medya’nın yeni küresel dünyadaki Tanrılığı.
Ve Mutlu Son
Jamal ve Latika dans ediyor. İngilizlerin, Hindistanlılara
bahşetmiş olduğu bir tren istasyonunda, medya sayesinde girdikleri cennetin
tadını çıkarıyorlar.
Sorulması gereken bazı sorular geliyor akla bu noktada.
Jamal’ın hikayesinde vaad edilen cennete hangimiz girmek
istemeyiz? Temelinde acı da olsa o aşamalardan geçip sonunda mutlu bir şekilde
dans eden biz olabilir miyiz? O yüzden hemen gidip bir Survivor başvuru formu
neden doldurmuyoruz?
· * Bu film yazısı Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi,
Radyo TV, Sinema Bölümü “ İletişim,
Teknoloji ve Küresel Kültür” dersi için hazırladığım ödevden kısaltılarak
alınmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder