#179 Slumdog Millionaire - 2008



Yönetmen : Danny Boyle
Dev Patel, Freida Pinto, Ayush Mahesk Khedekar, Anil Kapoor

Slumdog Millionaire, 2008 yılında İngiliz yönetmen Danny Boyle yönetmenliğinde çekildi. Asistan yönetmen olarak ise Hintli yönetmen Loveleen Tandan görev aldı.

Film küçük bir çocuğun yaşam öyküsünden yola çıkarak, Hindistan’ın sosyo-ekonomik ve kültürel yaşantısını anlatırken, küçük Jamal’ın yaşadığı trajedi ve tehlikelerden öğrendikleri ile Hindistan’ın en çok izlenen yarışma programında büyük ödüle koşuşunu hikayelendiriyor. Son derece trajik ilerleyen öykü, filmin sonuna doğru iyice hareketlenerek, izleyiciyi coşturarak, mutlu sona eriyor. Jamal rolünü oynayan Dev Patel’e sonrasında sınırsız bir ün ve daha geniş bir film portföyü kazandıran film ayrıca topladığı 8 oscar ile de 2008 yılının en çok konuşulan filmlerinin başında gelmişti.

Slumdog Millionaire, hem senaryo açısından hem yönetmenlik başarısı açısından hem de oyunculuk açısından oldukça güzel ve başarılı bir film ancak film Hindistan’da Hintlilerin hikayesini anlatmasına rağmen, Hint sinemasının unsurlarından uzak tam bir Hollywood yapımı olarak göze çarpmakta.


Dolayısıyla “küresel iletişim” açısından bir değerlendirme yapılması gerektiğinde filmin yönetmenin bakış açısını, hikayenin derinliğini, Hindistan’ın sosyo-kültürel ve ekonomik yapısının bugününü ve geçmişini detaylı olarak incelemek gerekiyor.

Danny Boyle, İngiliz bir yönetmen. Dolayısıyla İngiliz bir yönetmenin, Hindistan’da Hintlilerin anlatıldığı bir hikayeye ne kadar vakıf olabileceği tartışılabilir bir konu. Sanırım yapımcılar bu soru işaretini havada bırakmamak için asistan yönetmen olarak Hintli Lovelenn Tandan’a bir görev verdi. Loveleen Tandan filmin ne kadarında asli bir unsurda görev aldı, filmin teknik bilgilerine bakarak bu konu hakkında kesin bir fikir yürütmek oldukça zor ancak filmde derin bir şekilde görülen “oryantalizm” gözönünde bulundurulursa katkısı oldukça sınırlı gibi gözükmekte. 
Danny Boyle’ın gözünden Hindistan’a ve Hintlilere bakıyoruz film boyunca. Ve orada sefalet, güvenlik tehditleri, yıkım ve umutsuzluk göze çarpıyor. Hindistan’ın tamamının böyle olup olmadığını ya da aktarılanın tamamen doğru olup olmadığını, ki böyleyse de en azından sebeplerini film boyunca göremiyoruz. Bu yüzden yönetmenin, Hindistan dışında yaşayanlara anlattığı Hindistan’ın gerçek olup olmadığını bilemiyoruz.

Burada da filmin amacının Hindistan’ın sosyo-ekonomik ve kültürel yapısının yüzeysel bir şekilde anlatılmasının olduğunu anlıyoruz. Zira derine inilecek olsaydı, filmi izleyen Avrupalıların ve Amerikalıların “eğlence”sinden daha çok “sorgulamasına” tanıklık edebilirdik ki bu yapımcıların isteyeceği bir şey olmayacaktı. Zira yine iyi biliyoruz ki dünyanın küresel büyük film yapımcılarının, dünyanın diğer endüstrileri ile girift, karışık ve bir o kadar büyük hacimli ticari ilişkileri var. Filmin ortaya koyacağı bir sorgulama ve yaratacağı herhangi bir farkındalık burada ekonomik anlamda da film yapımcılarını zor durumda bırakabilirdi.

Oysa “Hindistan kötü, Hindistanlılar kötü ama biz çok iyiyiz” özgüveni hem para hem de rahatlık anlamına geliyordu. Öyle de oldu. Kazandığı 8 oscarın ve bu yönüyle yapılan devasa reklamlarının da altında bir “objektiflikten” ziyade “kazan-kazan” prensibini okumak zor olmasa gerek.

Şimdi de hikayenin içine ve hikayede vaad edilen Medya Cennetine bir göz atalım;


Daha ilk sahnelerinde bir kast sistemi göze çarpıyor ama bu kast sistemi bizim bildiğimiz anlamda değil. Hindistan’ın en çok bilinen medya yıldızlarından biri, bir gün halka iniyor (!) ve fakir ve bitik halka bir umut veriyor. Belki bir gün her şey yolunda giderse, siz de benim gibi olabilirsiniz. Ama bunun için beni yaratan sisteme (medya) dahil olmanız ve şansınızı beklemeniz gerekecek. Bir cennet vaadi (!)

Sonrasında Jamal’ın acılarına tanıklık ediyoruz. Yürek parçalayan bir şekilde. Ta ki, filmin başında vaadedilen cennete  ulaşmak için bir şans ayağına gelene kadar. Hindistan’ın en çok izlenen yarışma programına yarışmacı olarak katılıyor Jamal ve çok başarılı bir şekilde ilerleyerek soruları biliyor. Nasıl biliyor peki? Bildiği her sorunun cevabı geçmişinde yaşadığı bir acının kazandırdığı bilgi. Mesaj burada biraz daha netleşiyor.

Bu cennete girebilmen için çok acı çekmen gerekiyor (!) Medya’nın yeni küresel dünyadaki Tanrılığı.

Ve Mutlu Son

Jamal ve Latika dans ediyor. İngilizlerin, Hindistanlılara bahşetmiş olduğu bir tren istasyonunda, medya sayesinde girdikleri cennetin tadını çıkarıyorlar.


Sorulması gereken bazı sorular geliyor akla bu noktada.
Jamal’ın hikayesinde vaad edilen cennete hangimiz girmek istemeyiz? Temelinde acı da olsa o aşamalardan geçip sonunda mutlu bir şekilde dans eden biz olabilir miyiz? O yüzden hemen gidip bir Survivor başvuru formu neden doldurmuyoruz?


·       *  Bu film yazısı Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo TV, Sinema Bölümü  “ İletişim, Teknoloji ve Küresel Kültür” dersi için hazırladığım ödevden kısaltılarak alınmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder